Güzel kitaplar hiç bitmesin

2 Nisan 2015 Perşembe

Açlık Oyunları

Yine öncelikle ilk filmini izleyip daha sonra kitaplarını okuduğum bir seri ile ilgili yazıyorum. Konu oldukça ilgi çekici. Katniss de oldukça tutarlı bir karakter olmuş. Beni tatmin edebilen nadir distopya kitaplarından birisi olmayı başardı Açlık Oyunları.

Colins Açlık oyunlarının konusunu televizyonda zap yaparken bulmuş. Bir kanalda reality şovlar varken, diğer kanalda savaş görüntüleri görünce kafasında bir ampul yanmış. Açlık oyunlarında aynı zamanda Yunan mitolojisinin de etkileri var. Mitolojiye göre; Atina halkı, geçmiş eylemlerinin cezası olarak, belli aralıklarla, yedi genç kız ve yedi delikanlıyı, Labirent'e kapatılacakları ve canavar Minator'a yem olacakları Girit'e göndermek zorundaydılar. Tanıdık geldi değil mi? Bir yanda hayatın zorluklarını çeken bir taraf varken, diğer yanda bir eli yağda, bir eli balda olan insanların yaşaması ve hayatı zorluklarla geçen insanlar hakkında hiçbir şey bilmemeleri de kitabın geri kalan kısmını oluşturuyor diyebiliriz.

Capitol tanrıcılık oynuyor Açlık Oyunlarında. Çocuklarınızı alıp öldürürüz ve siz de bununla ilgili hiçbir şey yapamazsınız diyor açık açık. Siz bizim için çalışan kölelersiniz ve biz istersek yaşarsınız, istemezsek ise istediğimiz an hayatlarınıza son verebiliriz. Hatta bunu siz birbirinizi öldürerek yaparsınız ve biz de sadece izleriz diyor. Ama Capitol bir şeyi unutuyor. Her zaman bir Theseus, her zaman bir Prometheus vardır tanrılara baş kaldıran.

Kitabın konu olarak mitolojiden etkilenilip yazılmaya başlanması benim gibi bir mitoloji aşığının kitabı öerak etmesi için yeter de artar diye düşünüyorum. Colins beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Tam olarak distopik bir roman diyemesek de -zira üçüncü kitabın sonunda iyiler kazanıyor genel olarak- başarıyla işlenmiş bir konu var ortada.

Katniss'in inanılmaz nişancılığı, silahların yasak olduğu bir dünya için biraz ütopik. Attığını vuruyor anında. Böylesi zor bulunur. Kardeşinin mutluluğu Katniss'in mutluluğu olmuş. Nerdeyse kardeşi için yaşıyor. Böylesi bir sevgi kolay bulunmaz. 

Prim biraz sönük bir karakter. Ablası tarafından bu kadar sevilmesinin bir sebebi de fazla korunmaya muhtaç olması. Ayrıca ilk defa ismini yazdırıp, hem de sadece bir kere yazdırıp Açlık Oyunlarına seçilmesinden de anlayacağınız gibi oldukça şanssız. 

İlk kitabın sonunda Peeta'nın ölmemesi ve Açlık Oyunlarından iki galip çıkması beni şaşırttı. Zira oyunun karakterine aykırı bir durumdu bu. Peeta ölmeyince sonraki iki kitap aşk romanına dönecek diye düşünmedim değil. Katniss'in aşk, çiçek, böcek moduna girmesini okumak istemiyordum. Ancak Collins'in, Peeta ile ilgili çok daha ilginç fikirleri varmış. Ve aşk bunun ucundan köşesinden geçmiyormuş. Ancak bu fikirleri 3. kitap olan Alaycı Kuş'a kadar öğrenemeyeceksiniz. 

Kitap 12. mıntıkanın nasıl bir yer olduğunun ve yaşam koşullarının zorluğunun anlatılmasıyla başlıyor. Katniss ve Gale ancak 12. mıntıkayı çevreleyen çitleri aşarak avlanıyorlar ve ancak bu sayede kendilerinin ve ailelerinin karınlarını doyurabiliyorlar. Açlık Oyunlarına haraç seçileceği gün Prim'in ismi küreye sadece bir kere atılmış olmasına rağmen haraç olarak Prim seçiliyor. Katniss'in kardeşine olan sevgisi çok büyük olduğundan Prim'in yerine gönüllü oluyor ve Açlık oyunlarının 12. mıntıkadaki kadın haracı oluyor. Erkek haraç ise Peeta. Katniss ve Peeta'nın çok eskiden gelen bir tanışıklığı var. Ancak bu öyle arkadaşça bir tanışıklık değil.

Haraçları Capitol'e götürecek olan trene binmeleri ile bir anda hayatlarında daha önce görmedikleri bir hayatın içine düşüyorlar. Yemekler o kadar fazla ki Capitol'ün bir günde çöpe attığı yemeklerle mıntıkalar bir ay doyabilir. Bir tarafta rahat hayat koşullarında yaşayan, istediğini yiyip içebilen, istediğine istediği an sahip olabilen bir kesim varken, diğer tarafta yemek bulabilmek için sabahtan akşama kadar çalışan ancak yine de aç kalan bir kesim var. Bu iki kesim arasındaki farkı o kadar belirgin anlatmış ki Colins gözünüzde canlanmaması imkansız.

İlk kitap sonu itibariyle beni şaşırtsa da yazılan her cümlenin sonraki kitaplarda bir karşılığı olduğunu biliyorum artık. Güzel işlenmiş bir konu. Colins daha sık yazsın, daha sık okuyalım. Distopik bir dünya yaratmanın oldukça zor olduğunu düşünürüm. Colins bunu oldukça güzel bir şekilde başarmış. 

Keyifle okunabilecek bir kitap. Ben elimden bırakmakta zorlandım. Hikaye sizi içine alıp heyecanlandırıyor.

İyi okumalar...

1 Nisan 2015 Çarşamba

Yandaş - Uyumsuz#3

Uyumsuz serisinin son kitabı olan Yandaş seride beni şaşırtan kitap oldu. Sonu itibariyle gerçekten beklenmedik bitti diyebilirim. Ancak bir distopyaya da bu yakışırdı sanırım. Hayat çok güzel, çiçekler böceler, kuşlar diye bitse ve ömrünün sonuna kadar mutlu yaşadı şeklinde sona erse gerçekten hayal kırılığına uğrayabilirdim. Yazının buradan sonrası ağır spoiler içerir. Kitabı okumadan okumamanız tavsiye edilir.

Serinin bu kitabında Tris ve Tobias yanlarına bir kaç kişiyi daha alıp şehirden kaçıyorlar. Kaçışları sırasında Tori'nin ölmesi üzücü oldu. Ancak distopyalarda kayıplar kaçınılmazdır. Ancak kaybın bu kadar  büyük olacağını cidden düşünmemiştim. Roth hiç acımadan ana karakterlerini öldürebilecek kadar gözü kara bir yazar. Bu açıdan kendisini Buz ve Ateşin Şarkısı kitaplarının yazarı George Martin'e benzettim biraz. 

Kitapları okumadan önce alıntılara göz gezdirmeden okuduğum bütün her yerde insanlar Roth'a çok kızgındı. Oysa ki ben cesaretinden dolayı takdir ediyorum kendisini. Distopyanın hakkını tam olarak vermiş. Roth'u acımasızlıkla suçlayanları pek de haklı bulmuyorum. Kitapta acımasızca olan tek şey Tobias'ın beklenmedik davranışları ve kendi iç çatışmasıydı bence. Bu zamana kadar bu kadar sağlam gelen bir karakterin bu aşamada bu kadar kırılgan hale gelmesi pek olmamış. Asıl acımasızlık kitapta ölenler değil bence. Asıl acımasızlık bu zamana kadar herkesin hayran olacağı bir karakter yaratıp, son kitapta o karakteri saçma sapan bir şekle sokmak. 

Kitabın çok daha ilginç bir sonla biteceğini düşünmüştüm. Fazla basit buldum açıkçası. Uyumsuz ne demek bu kitapta tam olarak anlıyoruz. Meğer o kadar da özel değilmiş bu uyumsuzlar. Tris'in annesinin hayatı, Tris'in hayatından çok daha ilginçmiş meğer. Roth bence Natalie'nin hayatı ile ilgili ayrı bir kitap da yazabilir. 

Caleb ise bu kitapta ilk defa bir fedakarlık örneği sergilemek istiyor ama Tris buna da izin vermiyor. Hemen atılıyor öne, kardeşi için kendini feda ediyor. Tris'in ölümü fazlasıyla basit olmuş. Ölmesi kitabı tam bir distopya yaptıysa da son sayfalar daha çok "hadi Tris için ağlayın" havasında yazılmış. Tris öldükten sonraki sayfalarda duygusallığa daha az yer verilseymiş belki daha iyi olabilirmiş. Tobias'ın Tris'e olan aşkının bitmemesi ve sürekli onu hatırlaması üzerinden gidiyor son sayfalar. Tamam hemen unutsun da demiyor kimse ama bu kitap Tris ve Tobias'ın aşkını anlatan bir kitaptan çok daha derin diye düşünmüştüm ilk başta. Son sayfalar bu açıdan beni hayal kırıklığına uğrattı. Sanki sadece Tobias'ın hayatını distopik yapmak için yazılmış bir kitap olmuş.

Tris'in ölmesini kesinlikle yadırgamıyorum. Ama çok basit ölmüş, çok kolay... Öldürmek için öldürmüş karakteri. Kuralsız'da Jeanine'in elinde ölseydi bile bundan daha iyi bir son olurdu.

Kitap bir açıdan tatmin ediciyken, başka bir açıdan baktığımda kesinlikle olmamış dedirtiyor. Serinin ilk kitabında var olan kurgu ne ikinci, ne de üçüncü kitapta var. Roth giderek basitleştirmiş konuyu. Filmleri beklemek istemeyenler kitabı okusunlar. İlk iki kitabı okuyanlar da üçüncü kitabı okusunlar. Zaten dil oldukça akıcı ve konu da sürükleyici gidiyor. O yüzden kısa sürede bitecektir. 

Güzel bir seriydi, vakit kaybı olduğunu düşünmüyorum ama çok daha farklı gelişen bir Kuralsız ve çok daha farklı biten bir Yandaş beklerdim Roth'dan. Uyumsuz'da başlattığı ilgi çekici konuyu serinin devamında sürdürememiş bence. İçimde bir yarım kalmışlık hissi var bu seri ile ilgili ve bunun Tris'in ölmesi ile alakası yok.  Sanırım seri beni tam olarak tatmin etmedi basitliği nedeniyle.

Her şeye rağmen distopya sevenlerin okumaktan keyif alacağını düşünüyorum.

İyi okumalar...

Text Widget

Copyright © Kitap Hikayelerim | Powered by Blogger

Design by Anders Noren | Blogger Theme by NewBloggerThemes.com