"İnsanları akıl hastası yapıyormuş bu kitap!" Bu tam olarak bu kitabı okuma sebebimi anlatan cümle. Kitabı okuduğumda 10. sınıf öğrencisiydim. Alt kattaki komşumuzun birisi ablamın ve birisi benim yaşımda iki kızı vardı. Sürekli birbirimize gider demlik demlik çay içerdik. Çay içmekten sıkılınca yine çay içerdik, sonra yine çay içerdik. Vücudumda demir eksikliği çıkmamasının tek sebebi şans. Bu arkadaşlarımızın bir de babası vardı. Yüzüklerin Efendisi daha yeni yeni duyulmaya başlamış o zamanlar. Babası da almış okumuş kitabı. Sonra da kızlarına yasaklamış bu kitabı okumayı. Bunu okuyanlar elflere, cücelere inanmaya başlıyor diye mi duymuş bir yerden neyse artık. "Akıl hastası olursunuz, okumayın bu kitabı" demiş.

Ablamla bunu duyunca ilk işimiz kendimizi bir kitapçıya atmak oldu haliyle ve bunun tek sebebi meraktı. Delirecek miyiz merakı. O zamanlar tek cilt olarak basılmamıştı daha kitap. İlk cilt olan Yüzük Kardeşliği'ni ablam bir haftada okudu ve bana verdi. Ablama baktım. Hiç de akıl hastası gibi görünmüyordu gözüme. Hala bildiğim ablamdı. Akıl hastası olmayı göze alarak kitaba başladım. Keşke akıl hastası olup inanabilseydim diyerek bitirdim ilk kitabı. Bilbo Baggins'i, Frodo'yu,Gandalf'ı, Yolgezer'i özellikle Sam'i tanımak yaptığım iyi şeylerden birisiydi. Ayrıca ilk fantastik kurgu kitabı deneyimimdi. Tek pişmanlığım ilk olması. Çünkü daha sonra fantastik kurgu tarzına kafayı takmış birisi olarak, okuduğum hiçbir fantastik kurgu kitabı aynı tadı vermedi bana.
Bu arada ablamı gözlemlemeye devam ediyordum. İkinci kitabı bitirdiğinde hala delirmemişti. Yaptığı tek delilik sınavları varken -ki tıp fakültesinde okuyordu- dersleri falan bir kenara atıp psikopat gibi sabahlara kadar Yüzüklerin Efendisi okumasıydı. O dönem aldığı stajdan AA ile nasıl geçtiği benim için hala bir muamma. Ablamın delirmemesinden cesaret alıp İki Kule'ye başladım. Evet yavaş yavaş deliriyordum. Ama beklenildiği gibi elflere, cücelere, büyücülere inanarak değil. Kitabı okuyacağım diye deliriyordum. Ablam Kralın Dönüşü'nü bitirmeden önce ben İki Kule'yi çoktan bitirmiştim. Ablamın o kitabı bitirmesini beklemek yaptığım en zor şeylerden birisiydi.
Sonuç olarak hiç de beklenildiği gibi gitmiyordu durumumuz. Komşular acaba ne zaman delirecekler diye bizi izliyordu. Hayretler içinde hala delirmediğimizi görüyorlardı. Evet tabii ki küçük değişiklikler vardı. Zira demlik demlik çay içme seanslarımız epeyce azalmıştı. Boş kaldığımız her anda kitabı okuyacağız diye birbirimizle bile konuşmuyorduk neredeyse. Ama sanırım yaptığımız en mantıklı şeylerden biriydi kitabı okumaya başlamak.
Üçüncü kitabı elime aldığımda benden sonra okuyacak birisi olmadığı için yavaş yavaş okumaya çalıştığımı hatırlıyorum hemen bitmesin diye. Beceremedim. Hemen bitti.
Tolkien benim bir numaralı yazarım olmuştu. Hiçbir şeyi takıntılı bir şekilde istememem gerektiğini öğrendim kitaptan. Takıntılar kayıplara yol açıyordu çünkü. Dostluğun zor bulunan bir şey olduğunu, dış görünüşün ne kadar aldatıcı olabileceğini öğretti. İktidar hırsını, sorumluluk duygusunu, savaşları, fedakarlığı, hırsı ve ihaneti çok güzel anlattı bana.
Daha sonra başucu kitabım oldu. Üniversitede okurken elimde okuduğum başka bir kitap olsa bile ara sıra açıp okuduğum, her okuduğumda aynı şekilde keyif aldığım bir kitap oldu.
Kitap beni ne yazık ki delirtmişti. Beni kitap aşığı yapan kitap Yüzüklerin Efendisi'dir. Filmini izleyip kitabını okumayanların çok şey kaybettiğini düşündüğüm kitaptır ayrıca. Tom Bombadil'i, Altın Yemiş'i, Yasak Orman'ı hiç tanıyamayacak kitabı okumayanlar.
"Dünya ikiye bölünmüştür, denir Tolkien'in yapıtı söz konusu olduğunda. Yüzüklerin Efendisi'ni okumuş olanlar ve okuyacak olanlar."
İyi okumalar...
0 yorum:
Yorum Gönder