Güzel kitaplar hiç bitmesin

3 Mayıs 2015 Pazar

Komşu Katili Olmama Ramak Kaldı

Komşu un terbiyesiz olanına denk gelmemek önemlidir. Zira terbiyesiz olanına denk gelirseniz taşınma sebebidir. Keza şöyle bir olaydan sonra ben taşındım. Bir sabah dersten çıktım eve geldim. Oturdum bilgisayarın başına. Arkadaşımla konuşuyorum. Terasımdan bir gölge geçti. Yanlış mı gördüm acaba dedim. Kafayı bir kaldırdım, bir gölge daha geçti. Güneşlikler de kapalı. Sadece silüet görüyorum. 10 saniye kaldım öyle ne yapsam diye düşündüm. 

Hani filmlerde olur ya, bir yerden bir ses gelir. Sonra kadın hiç birşey almaz eline kendini savunacak. Öyle tüm salaklığıyla yürür sesin geldiği yere sonra da ölür. Hep deriz ya niye birşey almıyo kendini savunacak ya da niye gidiyorsun oraya be salak kadın, kaçsana. Ya da polisi neden aramıyorsun manyak mısın gibi milyonlarca farklı seçenek gelir aklımıza. Oraya gitmesi dışında yapacağı her şey hayatını kurtaracaktır ama gider bizim kahramanımız, orada ölür sonra. Onu yaşadım işte ben. Ölme kısmı hariç.
Terasta gölgeler görünce ne yapmam lazımdı. Polisi ara değil mi. Ya da bir bıçak al eline, bir şey al kendini savunacak. O 10 saniyelik kitlenmeden sonra ayağa kalktım. Gittim terasın perdesini zırt diye, kapısını da pat diye açtım. Kendimi terasa attım. Attım dediysem artistik bir biçimde değil tabiki de. Bir baktım benim yan komşu yanında bi hatunla benim terasta sigara içiyor. Terasa çıktım ben onlara baktım, onlar bana baktı, bakıştık biraz. Haliye ben bir açıklama bekliyorum. Ama nerede açıklama. Öküzlük kısmı burada devreye girdi. Adam suratıma bakmadı terasın arka tarafına doğru yürüdü. İnsan bi açıklama yapar. Gerçi nasıl bir açıklaması olabilir ki bunun diye de düşünmeden edemiyorum. Neyse adam yürüdü gitti, kadın kaldı. Hayatımda ilk defa görüyorum kadını ama. O bana bakıyo, ben ona, sigarayı yeni bırakmışım, terasımda sigara içiyo hayvanlar. Ben içmiyorum lan o terasta sigara artık. Ya da içiyorsun izin al en azından. 

Neyse kadınla bakıştık. Kadın daha az öküz çıkmış olacak ki açıklama yapma gereği duydu. Ben apartman yöneticisiyim -sanki bu sana terasıma atlama izni veriyormuş gibi- baktım suratına, ben bakınca devam etti. Sizin bu terastan aşağı su akıyo galiba. Ona bakıcam ben şimdi dedi. Apartman yöneticisi değil tsisatçı sanki. Ben nasıl öldürecek beni acaba terasa atlayan sapıklar diye düşünürken adamlar terasımda keyif yapıyormuş meğer. Tamam dedim içimden, bakacaksın teyzecim de genç bir kızın evine-ki teras evin bir parçası sayılıyor,bilmiyorsanız da öğrenin teyzecim- öyle zappadanak yan komşunun terasından atlayarak girmek de ne oluyor. Kapıyı çal. Zil diye bir şey icat etmişler mesela, çok faydalı. Medeniyet öğretmediler mi sana. O değil terasımda başka birini görseniz namus bekçisi kesilirsiniz başımıza. Hakkımda demediğinizi bırakmazsınız. Uyanık öküzler sizi. Neyse tabi ben bunları teyzenin suratına söylemedim. Sinirle içeri girdim. Hele bir sakinleş sonra gider gerekeni yaparsın dedim. Hemen içeri girip hızlıca sakinleştim. Hızlıca sakinleştim çünkü yavaşça sakinleşirsem fazla sakinleşip olaya bakış açımı kaybedebilirdim. Onlar da bu durumun normal olduğunu düşünüp bir sonraki mangalı benim terasımda yakmaya karar verebilirlerdi. Ben bunları düşünürken onlar da terasımda gezip keyif yapıyorlardı. Yeterince (ama yeterinden daha fazla değil) sakinleştiğimi düşününce çıktım terasa. 

Amca yeni sigara yakmış. Teyze öyle manzarayı izliyo falan, su sızıntısı kendi kendini tamir edecek herhalde diye düşünüp, bir daha geleceğiniz zaman kapıyı çalın dedim. Yalnız yaşıyorum, ödüm patladı. Size bakmadan polis de çağırabilirdim. Yok burda başına bişiy gelmez. Buradan kim gelecek ki. Yok söyle olmaz yok böyle olmaz. Bizden başka kim olacak buraya giren ayol demeye başladılar. Kendilerinin de benim terasımda olmamaları gerektiğini kavrayamamışlar belli ki... Ama baktım güzelce anlatsam da anlayabilecek gibi değiller. Zira bunu anlayabilecek olan adam baştan yapmaz zaten. Ben değil de arkadaşım sizi gösreydi tanımıyo da sizi, kesin polisi aradı dedim. Kapıyı çalın sadece dedim. Sanki çok ayıp bişiy istiyormuşum gibi adam suratıma baktı. Sanki ahlaksız teklif yaptım sana be adam. Terasıma yanında bi hatunla atlayan sensin, suçlu ben oluyorum. Amcanın suratı görünce, pardon amca, içeri gir çay yap bir sonraki sefere, internet şifresi şu, yatak odası da şurada, uykun gelirse git yat uyu, uyanınca ben yemeği yapmış bırakmış olurum ocağın üstüne zaten diyesim geldi. Baktı amca tip tip, sonra da tamam çalarız ama bizden başka kim olacak, kimse tırmanamaz bu kadar yukarılara dedi. İçime su serpti, tamam o zaman diyip içeri girdim, internetten ev araştırmaya başladım.

2 Mayıs 2015 Cumartesi

Soma’daki “Toplumsal Dönüşüm Projesi” Onlarla Hayat Buldu!

Soma İçin Bir Olduk:  Çocukların yüzündeki gülümseme her şeye değer...

Allianz Türkiye, sivil toplum örgütleriyle el ele vererek, bölgede etkilenen vatandaşlara ulaşabilmek, onların yaralarını sarmak ve yeni başlangıçlarını desteklemek için Soma’daydı. Soma’da 2014’te gerçekleşen ve ulusumuzu derinden sarsan maden faciasının ardından, Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği (APHB) ve Bilim Kahramanları Derneği (BKD) ile işbirliği yapılarak “Allianz SomaDA”yı (Soma Dayanışma Ağı) geliştirdi.

Soma faciasından en çok etkilenen yerlerden biri de Kırkağaç. Kırkağaç’ta yaşayan 12 yaşındaki Yiğit, okuldaki 12 arkadaşıyla birlikte bir bilim kahramanı ekibi kurdu. Önce yapamayacaklarından korktular. Çalıştılar, çalıştılar, çalıştılar, bilgisayarda yazılım geliştirip, legodan yaptıkları robotlarına yüklediler. Bu bilim yolculuğu, özgüven ve başarı doğru yeni başlangıçları müjdeliyordu.

Allianz SomaDA”yı kapsamında, BKD ile yapılan işbirliği sayesinde, Soma çevresinde, olaydan etkilenen 6 ilçedeki 16 okulun, Bilim Kahramanları Buluşuyor turnuvasına katılımı sağladı. 34 gönüllü öğretmen, 150’ye yakın öğrencinin oluşturduğu 17 farklı Allianz SomaDA takımını 4 ay boyunca turnuvaya hazırladı. Bu yolla, öğrencilerin normal hayata dönüşü desteklenirken, psikososyal ve kişisel gelişimlerine de katkı sağlanması amaçlandı.

Allianz SomaDA”nın bir ayağı da faciadan etkilenen ailelerin çoğunlukta olduğu Dursunbey’deydi. APHB ile yapılan işbirliği sayesinde, Dursunbey’de bir psikososyal destek merkezi açıldı. Çocuklara, yetişkinlere ve gruplara yönelik üç görüşme odası bulunan Dursunbey Psikososyal Destek Merkezi’nin hizmetleri, merkeze uzak bölgelere de ulaştırıldı.

 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

2 Nisan 2015 Perşembe

Açlık Oyunları

Yine öncelikle ilk filmini izleyip daha sonra kitaplarını okuduğum bir seri ile ilgili yazıyorum. Konu oldukça ilgi çekici. Katniss de oldukça tutarlı bir karakter olmuş. Beni tatmin edebilen nadir distopya kitaplarından birisi olmayı başardı Açlık Oyunları.

Colins Açlık oyunlarının konusunu televizyonda zap yaparken bulmuş. Bir kanalda reality şovlar varken, diğer kanalda savaş görüntüleri görünce kafasında bir ampul yanmış. Açlık oyunlarında aynı zamanda Yunan mitolojisinin de etkileri var. Mitolojiye göre; Atina halkı, geçmiş eylemlerinin cezası olarak, belli aralıklarla, yedi genç kız ve yedi delikanlıyı, Labirent'e kapatılacakları ve canavar Minator'a yem olacakları Girit'e göndermek zorundaydılar. Tanıdık geldi değil mi? Bir yanda hayatın zorluklarını çeken bir taraf varken, diğer yanda bir eli yağda, bir eli balda olan insanların yaşaması ve hayatı zorluklarla geçen insanlar hakkında hiçbir şey bilmemeleri de kitabın geri kalan kısmını oluşturuyor diyebiliriz.

Capitol tanrıcılık oynuyor Açlık Oyunlarında. Çocuklarınızı alıp öldürürüz ve siz de bununla ilgili hiçbir şey yapamazsınız diyor açık açık. Siz bizim için çalışan kölelersiniz ve biz istersek yaşarsınız, istemezsek ise istediğimiz an hayatlarınıza son verebiliriz. Hatta bunu siz birbirinizi öldürerek yaparsınız ve biz de sadece izleriz diyor. Ama Capitol bir şeyi unutuyor. Her zaman bir Theseus, her zaman bir Prometheus vardır tanrılara baş kaldıran.

Kitabın konu olarak mitolojiden etkilenilip yazılmaya başlanması benim gibi bir mitoloji aşığının kitabı öerak etmesi için yeter de artar diye düşünüyorum. Colins beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Tam olarak distopik bir roman diyemesek de -zira üçüncü kitabın sonunda iyiler kazanıyor genel olarak- başarıyla işlenmiş bir konu var ortada.

Katniss'in inanılmaz nişancılığı, silahların yasak olduğu bir dünya için biraz ütopik. Attığını vuruyor anında. Böylesi zor bulunur. Kardeşinin mutluluğu Katniss'in mutluluğu olmuş. Nerdeyse kardeşi için yaşıyor. Böylesi bir sevgi kolay bulunmaz. 

Prim biraz sönük bir karakter. Ablası tarafından bu kadar sevilmesinin bir sebebi de fazla korunmaya muhtaç olması. Ayrıca ilk defa ismini yazdırıp, hem de sadece bir kere yazdırıp Açlık Oyunlarına seçilmesinden de anlayacağınız gibi oldukça şanssız. 

İlk kitabın sonunda Peeta'nın ölmemesi ve Açlık Oyunlarından iki galip çıkması beni şaşırttı. Zira oyunun karakterine aykırı bir durumdu bu. Peeta ölmeyince sonraki iki kitap aşk romanına dönecek diye düşünmedim değil. Katniss'in aşk, çiçek, böcek moduna girmesini okumak istemiyordum. Ancak Collins'in, Peeta ile ilgili çok daha ilginç fikirleri varmış. Ve aşk bunun ucundan köşesinden geçmiyormuş. Ancak bu fikirleri 3. kitap olan Alaycı Kuş'a kadar öğrenemeyeceksiniz. 

Kitap 12. mıntıkanın nasıl bir yer olduğunun ve yaşam koşullarının zorluğunun anlatılmasıyla başlıyor. Katniss ve Gale ancak 12. mıntıkayı çevreleyen çitleri aşarak avlanıyorlar ve ancak bu sayede kendilerinin ve ailelerinin karınlarını doyurabiliyorlar. Açlık Oyunlarına haraç seçileceği gün Prim'in ismi küreye sadece bir kere atılmış olmasına rağmen haraç olarak Prim seçiliyor. Katniss'in kardeşine olan sevgisi çok büyük olduğundan Prim'in yerine gönüllü oluyor ve Açlık oyunlarının 12. mıntıkadaki kadın haracı oluyor. Erkek haraç ise Peeta. Katniss ve Peeta'nın çok eskiden gelen bir tanışıklığı var. Ancak bu öyle arkadaşça bir tanışıklık değil.

Haraçları Capitol'e götürecek olan trene binmeleri ile bir anda hayatlarında daha önce görmedikleri bir hayatın içine düşüyorlar. Yemekler o kadar fazla ki Capitol'ün bir günde çöpe attığı yemeklerle mıntıkalar bir ay doyabilir. Bir tarafta rahat hayat koşullarında yaşayan, istediğini yiyip içebilen, istediğine istediği an sahip olabilen bir kesim varken, diğer tarafta yemek bulabilmek için sabahtan akşama kadar çalışan ancak yine de aç kalan bir kesim var. Bu iki kesim arasındaki farkı o kadar belirgin anlatmış ki Colins gözünüzde canlanmaması imkansız.

İlk kitap sonu itibariyle beni şaşırtsa da yazılan her cümlenin sonraki kitaplarda bir karşılığı olduğunu biliyorum artık. Güzel işlenmiş bir konu. Colins daha sık yazsın, daha sık okuyalım. Distopik bir dünya yaratmanın oldukça zor olduğunu düşünürüm. Colins bunu oldukça güzel bir şekilde başarmış. 

Keyifle okunabilecek bir kitap. Ben elimden bırakmakta zorlandım. Hikaye sizi içine alıp heyecanlandırıyor.

İyi okumalar...

1 Nisan 2015 Çarşamba

Yandaş - Uyumsuz#3

Uyumsuz serisinin son kitabı olan Yandaş seride beni şaşırtan kitap oldu. Sonu itibariyle gerçekten beklenmedik bitti diyebilirim. Ancak bir distopyaya da bu yakışırdı sanırım. Hayat çok güzel, çiçekler böceler, kuşlar diye bitse ve ömrünün sonuna kadar mutlu yaşadı şeklinde sona erse gerçekten hayal kırılığına uğrayabilirdim. Yazının buradan sonrası ağır spoiler içerir. Kitabı okumadan okumamanız tavsiye edilir.

Serinin bu kitabında Tris ve Tobias yanlarına bir kaç kişiyi daha alıp şehirden kaçıyorlar. Kaçışları sırasında Tori'nin ölmesi üzücü oldu. Ancak distopyalarda kayıplar kaçınılmazdır. Ancak kaybın bu kadar  büyük olacağını cidden düşünmemiştim. Roth hiç acımadan ana karakterlerini öldürebilecek kadar gözü kara bir yazar. Bu açıdan kendisini Buz ve Ateşin Şarkısı kitaplarının yazarı George Martin'e benzettim biraz. 

Kitapları okumadan önce alıntılara göz gezdirmeden okuduğum bütün her yerde insanlar Roth'a çok kızgındı. Oysa ki ben cesaretinden dolayı takdir ediyorum kendisini. Distopyanın hakkını tam olarak vermiş. Roth'u acımasızlıkla suçlayanları pek de haklı bulmuyorum. Kitapta acımasızca olan tek şey Tobias'ın beklenmedik davranışları ve kendi iç çatışmasıydı bence. Bu zamana kadar bu kadar sağlam gelen bir karakterin bu aşamada bu kadar kırılgan hale gelmesi pek olmamış. Asıl acımasızlık kitapta ölenler değil bence. Asıl acımasızlık bu zamana kadar herkesin hayran olacağı bir karakter yaratıp, son kitapta o karakteri saçma sapan bir şekle sokmak. 

Kitabın çok daha ilginç bir sonla biteceğini düşünmüştüm. Fazla basit buldum açıkçası. Uyumsuz ne demek bu kitapta tam olarak anlıyoruz. Meğer o kadar da özel değilmiş bu uyumsuzlar. Tris'in annesinin hayatı, Tris'in hayatından çok daha ilginçmiş meğer. Roth bence Natalie'nin hayatı ile ilgili ayrı bir kitap da yazabilir. 

Caleb ise bu kitapta ilk defa bir fedakarlık örneği sergilemek istiyor ama Tris buna da izin vermiyor. Hemen atılıyor öne, kardeşi için kendini feda ediyor. Tris'in ölümü fazlasıyla basit olmuş. Ölmesi kitabı tam bir distopya yaptıysa da son sayfalar daha çok "hadi Tris için ağlayın" havasında yazılmış. Tris öldükten sonraki sayfalarda duygusallığa daha az yer verilseymiş belki daha iyi olabilirmiş. Tobias'ın Tris'e olan aşkının bitmemesi ve sürekli onu hatırlaması üzerinden gidiyor son sayfalar. Tamam hemen unutsun da demiyor kimse ama bu kitap Tris ve Tobias'ın aşkını anlatan bir kitaptan çok daha derin diye düşünmüştüm ilk başta. Son sayfalar bu açıdan beni hayal kırıklığına uğrattı. Sanki sadece Tobias'ın hayatını distopik yapmak için yazılmış bir kitap olmuş.

Tris'in ölmesini kesinlikle yadırgamıyorum. Ama çok basit ölmüş, çok kolay... Öldürmek için öldürmüş karakteri. Kuralsız'da Jeanine'in elinde ölseydi bile bundan daha iyi bir son olurdu.

Kitap bir açıdan tatmin ediciyken, başka bir açıdan baktığımda kesinlikle olmamış dedirtiyor. Serinin ilk kitabında var olan kurgu ne ikinci, ne de üçüncü kitapta var. Roth giderek basitleştirmiş konuyu. Filmleri beklemek istemeyenler kitabı okusunlar. İlk iki kitabı okuyanlar da üçüncü kitabı okusunlar. Zaten dil oldukça akıcı ve konu da sürükleyici gidiyor. O yüzden kısa sürede bitecektir. 

Güzel bir seriydi, vakit kaybı olduğunu düşünmüyorum ama çok daha farklı gelişen bir Kuralsız ve çok daha farklı biten bir Yandaş beklerdim Roth'dan. Uyumsuz'da başlattığı ilgi çekici konuyu serinin devamında sürdürememiş bence. İçimde bir yarım kalmışlık hissi var bu seri ile ilgili ve bunun Tris'in ölmesi ile alakası yok.  Sanırım seri beni tam olarak tatmin etmedi basitliği nedeniyle.

Her şeye rağmen distopya sevenlerin okumaktan keyif alacağını düşünüyorum.

İyi okumalar...

30 Mart 2015 Pazartesi

Kuralsız - Uyumsuz#2

Uyumsuz serisinin ikinci kitabının adı Kuralsız. Serinin bu kitabında dostluk topluluğu ile ilgili bir çok şey öğreniyoruz. Kitabı çok hızlı bir şekilde okudum. Sanırım 24 saat içinde bitirdim. Sürükleyiciliğinin en büyük sebeplerinden birisi de meraktı benim için sanırım. Zira ikinci film çıkmadan önce ikinci ve üçüncü kitabı bitirmem gerektiğini düşünüyordum. İkinci filmde üçüncü kitapla ilgili herhangi bir spoiler yemeyi göze alamadım açıkçası.

Kitapları nasıl sipariş ettiğimin hikayesini Uyumsuz kitabı ile ilgili yazımda zaten paylaşmıştım. Bu kitabı okurken anlatılabilecek herhengi bir olay da yaşamadım işin aslı. Yaşadığım en ilginç olay otobüste işe giderken okumaya çalışırken midemin bulanması oldu ki sanırım bunu da dinlemek isteyen yoktur.

Gel gelelim kitabın içeriğine. Tris bu kitapta fedakarlık olayını biraz abartıyor ama zaten sonrasında naaptım lan ben hissine bürünüyor. Fedakarlığın çok da kolay olmadığını anlıyoruz burada. Aslında en büyük cesaretin fedakarlık olduğunu ve fedakarların en büyük cesurlar olduğunu bu kitapta rahatlıkla anlayabiliriz. Asıl cesaret kendini feda edebilmektir. Ancak cesaret ile aptallık aradında da ince bir çizgi vardır. Tris bu çizginin nerede olduğunu pek de iyi biliyor gibi durmuyor bu kitapta. Çok fazla başına buyruk kararlar alıyor ve çevresindekileri oldukça zor durumda bırakıyor.

Uyumsuz olmanın ne demek olduğunu da bu kitapla beraber biraz daha anlıyoruz. Uyumsuz olmanın aslında istenmeyen bir durum olmadığını, tam tersine dış dünyayı kurtaracak olanın uyumsuzlar olduğunu içerden bir video kaydı kitabın sonunda bütün şehir tarafından izleniyor. Marcus ve Jeanine'in bir türlü anlaşıp da ortaya çıkarmadığı, ilk kitabın sonundan, ikinci kitabın sonuna kadar sakladığı sır da meğer bu video kaydıymış. Kayda göre şehrin var olma sebebi bile nesiller içinde daha fazla Uyumsuz ortaya çıkmasını sağlamak. Tris'in baba tarafından büyük büyük büyük annesinin kaydı çeken kişi olması Tris'in de iyice kafasını katıştırıyor.

Bu kitapta daha fazla uyumsuz ortaya çıkıyor. Bunun sadece Tris'e ve Tobias'a özel bir durum olmadığını da öğreniyoruz böylece. Kitap genel olarak Tris'in bilgelik merkezine gitmesi ile bir hareket kazanıyor. Öncesinde dürüstlükteki itirafları, Tobias'ın ve Tris'in dürüstlük serumu ile olan imtihanı gibi bölümler ilk kitabın bitiş şeklini düşündüğümüzde biraz hayal kırıklığına uğratmadı desem yalan olur. Durağan giden bölümler fazla. Tris bilgelik merkezine teslim olana kadar kitapta dostluktan kaçış ve Eric'in dürüstlük merkezini basması dışında ilginç bir şey yok. Bilgelik merkezi her işini serumlarla hallediyor ki bu da artık kabak tadı vermeye başladı. 

Bu kitapta beni en çok şaşırtan karakterlerden birisi de Peter oldu. Borçlu kalmaktan gerçekten nefret ediyor sanırım.

Daha hareketli bir kitap bekliyordum açıkçası. Her şey fazlasıyla durağan bu kitapta. İkiye bölünöe var ancak aralarında sanki hiçbir şey yokmuş gibi ayrı ayrı yaşayıp gidecekler neredeyse. Bu kitabın en kilit noktalarından birisi de Caleb'in ihaneti. Bilgeliğe kendini biraz fazla adamış. Kardeşinin idamına bile göz yumuyor. Ancak saçma bulduğum bir konuyu da paylaşmadan edemeyeceğim. Bu kitapta Caleb sanki Jeanine'in sağ kolu olmuş gibi bir durum söz konusu. O kadar bilgelik mensubu içinden acaba bula bula 17 yaşındaki bir çocuğu mu bulup sağ kolu yaptı Jeanine. Bu kısmı bana biraz saçma geldi açıkçası. Sağ kolunu Marcus yapsa hem daha çok şaşırırdım, hem de daha mantıklı bulurdum.

İkinci kitap biraz daha üçüncü kitaba hazırlık olmuş gibi. Tek başına çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Ancak üçüncü kitaptan önce uyumsuzların serumlara nasıl karşı koyduğunu, uyumsuz olmanın ne anlama geldiğini biraz daha anlamamız açısından gerekli olduğunu söyleyebilirim.

Kitapların kapak tasarımlarından en çok Kuralsız'ın kapağını beğendim. Kitabı kapağına bakarak yargılama diye boşuna dememişler işte. Yine Roth'un güzel bir konu yakaladığını ve ikinci kitapta da bunu güzel geliştirdiğini düşünüyorum.

İyi okumalar...

26 Mart 2015 Perşembe

Uyumsuz

Öncelikle belirtmek isterim ki bu yazıyı serinin üç kitabını da okuduktan sonra yazıyorum. Bu nedenle karakterlere bakış açım ilk kitabı okuduğumda olduğundan çok farklı. İlk kitabı okuduğumda hissettiğim duygularla şu anda bir yazı kaleme almam sanırım imkansız artık.

Uyumsuz serisi ile tanışmadan önce filmini izledim. Ancak bunun sebebi kitabı olduğundan haberdar olmamamdı. Distopya tarzı benim için oldukça yeni bir tarz. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ile distopyayı tanıdım. Sonrasında Cesur Yeni Dünya, Hayvan Çiftliği, Damızlık Kızın Öyküsü gibi distopya kitapları favorim oldu. Bu saydığım distopik eserler her ne kadar bu tarzın yazılmış ilk örneklerinden olsa ve çok beğensem de sanırım içimde bir parça nedense gerçekliğe fazlasıyla uzak olduklarını her zaman biliyordu. Bu yazılanlar asla gerçekleşmeyecek şeylerdi. Oysa Uyumsuz serisinin ana teması bana oldukça gerçekçi geldi. İçinde herhangi bir fantastik öğe barındırmadığı gibi günümüz dünyasının bir süre sonra bu hale gelebileceğini düşünmem de hiç zor değil. Diğer distopik eserlerde bunun hayalini kurmakta zorlanırken Uyumsuz serisini okurken dünyanın gelecekte gerçekten bu duruma gelebileceğini ve bunun gayet de kolaylıkla olabileceğini düşünmeden edemedim. 

Kitapları da ablamı iş yerinde ziyarete gittiğim bir gün D&R'dan sipariş vererek aldım. Filmi izlememin üstünden oldukça zaman geçmişti ama elimin altında okuyacak o kadar fazla kitap vardı ki sıra gelmedi. İkinci filmin fragmanının çıktığını görünce acilen sipariş vermem gerektiğini anladım. Zira önce filmi izleyip sonra kitabı okumak pek de bana göre değil. İlk filmi ablama da ballandıra ballandıra anlayınca onun da verdiği gazla beraber siparişi anında verdim. İki gün sonra kargom gelmiş. Her zamanki gibi ben evde yokken gelip kapıma ihbar bırakıp gitmiş. Mecburen taksiye atlayıp gittim kendim aldım kitapları. Kargo firmasını evdeyken yakaladığım gün kargomu getiren kişiye ben evdeyken gelmeyi başardığı için taksiye vereceğim parayı vereceğim.

Serinin ilk kitabı olan Uyumsuz'da Beatrice'in nasıl Tris'e dönüştüğünü okuyoruz. Uyumsuz kitabında Beatrice'in içinde bulunduğu toplum beş farklı topluluğa ayrılmış. Dürüstlük, dostluk, bilgelik, cesaret ve Beatrice'in de içinde doğup 16 yaşına kadar büyüdüğü fedakarlık. 16 yaşında bir teste giriyorsunuz ve hangi topluluğa uygun olduğunuz anlaşılıyor. Beatrice'in sınavını yapan Tori'yi ilk kitaptan itibaren sevmiştim. Sonrasında da beni büyük bir hayal kırıklığına uğratmadı hiç. Zaten Tori olmasa Beatrice de olmazdı. Zira sınavda Beatrice'in uyumsuz olduğunu saklayan Tori sayesinde Beatrice hayatta kaldı. 

Test sonucunun kendisine kim olduğunu söyleyeceğini düşünen Beatrice uyumsuz olduğunu, yani bilgelik, cesurluk ve fedakarlık topluluklarının üçüne de uygun olduğunu öğreniyor. Seçim konusunda özgür olsalar bile fedakarlıkta büyüyen bir çocuğun cesurluk seçmesi şaşırtıcı. Aslında bu serinin en önemli ve kilit olayı Beatrice'in seçiminden ziyade erkek kardeşi Caleb'in seçimi. Onun bilgeliği seçmesi serinin devamında da çok büyük olaylara sebep oluyor. İlk kitapta her ne kadar bu çok büyük bir olaymış gibi görünmese de ikinci kitapta ne kadar önemli bir seçim olduğunu anlıyoruz. 

Cesurluk seçen Beatrice bir anda kendini bambaşka bir dünyada buluyor. Aynaya bakmasına bile ayda bir izin verilen bir topluluktan -ki sadece kısa bir süre bakabiliyor aynaya fedakarlıktayken, fazla uzun bakmak hoş karşılanmaz- makyaj ve dövme yaptırabileceği bir topluluğa geçiyor. Haliyle kendini özgür hissetmesi de çok normal. 

Burada akılda kalması gereken bir diğer nokta da Beatrice'in ilk atlayan olması. Cesurluk bölümüne girebilmek için bir çatıdan karanlık bir binanın içine oldukça yüksekten atlamak gerekiyor. Altta sizi kurtaracak bir şeyin var olup olmadığını bilmeden. Bunu yapmadan cesurluğa giriş yok. Çatıda kalabalık bir şekilde beklerken ilk atlayan olmak için öne çıkması ve aşağıda Dört ile ilk kez karşılaşması gerçekleşiyor. Üçüncü kitabın sonunda Dört bu anı çok net hatırlıyor. 

Kitabın ilerleyen bölümlerinde fedakarlık ve bilgelik arasındaki soğuk savaş sıcak çatışmaya dönüşüyor. Bunu başarmak için bilgelik kişileri transa sokan bir simülasyonu devreye sokamak istiyor. Cesurluktaki herkese bir simülasyon sıvısı enjekte ediliyor ve hepsini birer kuklaya çeviriyor. Bilgisayarla komut verip, istediği şekilde yönlendirebileceği kuklalar... Ancak simülasyon sıvısının uyumsuzları etkilemediğini kimse bilmiyor...

Serinin geneli ve özellikle finali ile ilgili de bir kaç şey söylemek istiyorum. Benim keyifle okuduğum bir kitap oldu Uyumsuz. Seri olarak da oldukça başarılıydı. Beklenmedik şekilde biten serileri severim. Bu açıdan da kitap beni hayal kırıklığına uğratmadı. Üzüldüm mü? Evet, üzüldüm ama kesinlikle olması gerektiği gibi biten bir seriydi. Zira kuşlar, çiçekler, hayat çok güzel şeklinde bitseydi distopya tarzına oldukça ters düşerdi. 

Distopya sevenlerin okuması gereken bir kitap. Kesinlikle zaman kaybı olduğunu düşünmüyorum.

İyi okumalar...

4 Mart 2015 Çarşamba

The Walking Dead - Bölüm 1- Günler Sonra

Dizinin ilk kitabını internet üzerinden okudum. Zira D&R'dan verdiğim toplu siparişin elime geçmesi için 1-2 gün daha vardı. Ablam sağ olsun 15 ve 16. ciltleri bana vermiş olsa da, kitaplara olduğu gibi çizgi romanlara da ortadan başlamak gibi bir adetim yoktur.

İlk 10 fasikülü okuyunca iyi ki de ortadan başlamamışım dedim zaten. Okumaya başlama amacım dizinin artık çok yavaşlaması ve içeriğinin de giderek durağanlaşması oldu. Yani kısacası meraktan okumaya başlama kararı aldım. Ancak okumaya başlayınca da her şeyin diziden oldukça farklı gittiğini fark etmemek mümkün değil. Bundan sonrası spoiler içerebilir. O nedenle spoiler takıntısı olan benim gibi insanların okumamasında fayda var.

İlk kitapta Shane'in ölmesi ilginç ve çok kolay oldu. Olaylar diziye göre fazla hızlı ilerliyor. Daryl çizgi romanda hiç olmayan bir karakter ki kendisi Michonne ile beraber favori kararkterim olduğundan dolayı çizgi romanda olmaması beni küçük bir hayal kırıklığına uğratmadı desem yalan olur. Lori aynen dizideki bir geri zekalı. Carol'ın kocası çoktan ölmüş, piyasada yok. Bu kadar değişikliğin içinde aynı olan tek şey sanırım Rick,Glenn ve yürüyen ölüler. Olayların hızlı gelişmesi 20 kitabın çoktan basıldığını düşündüğümde kısa zamanda diziyi sollayacağımı söylüyor. Çizgi romanları bu kadar hızlı ilerlerken dizinin bu yavaşlıkta gitmesi bir süre sonra "bitmeyen dizi yapmışlar" dedirtebilir. Ancak bu durumdan şikayetçi olmayı düşünmem bile. 

Diziyi beğendiyseniz bu karakterle ilgili bambaşka bir hikaye okumak için çizgi romanlarını da okumak isteyebilirsiniz. Olaylar oldukça farklı gelişiyor gibi. Şahsi tercihim kağıt üzerine yazılıp çizileni okumak olsa da bu sefer dizinin çizgi romanla yarıştığını söylemem lazım. Ki bu çok sık karşıma çıkan bir durum değildir. 

MARMARA ÇİZGİ bu seriyi bize taşıyarak büyük bir güzellik yapmış.

"Gün içinde
          televizyon başında geçirmediğiniz
               kaç saatiniz var?

               En son ne zaman
               GERÇEKTEN elde etmek istediğimiz bir şey için çabaladık?

En son ne zaman
gerçekten İHTİYACIMIZ olan bir şey İSTEDİK?

Bildiğimiz dünya artık yok.

               Ticari ve saçma sapan ihtiyaçların dünyası
             yerini ölüm kalım savaşı ve sorumluluğa bıraktı.

Mahşeri bir salgın ölülerin dirilip canlılarla beslenmesine yol açtı.

Birkaç ay içinde toplum düzeni çöktü.

           Hükümet yok.
    
                       Süpermarketler yok.

          Posta servisi yok.

                       Kablo TV yok.

Artık yaşamak zorunda kaldığımız dünya,
                                                        ölülerin dünyası."

İyi okumalar...

Text Widget

Copyright © Kitap Hikayelerim | Powered by Blogger

Design by Anders Noren | Blogger Theme by NewBloggerThemes.com